Define ve Kültür Varlığı
Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise define “Toprak altına gömülerek
saklanmış para veya değerli şeyler, gömü” olarak belirtilmiştir (www.
tdk.gov.tr,) Toprağın altında bulunan ve değeri para ile ölçülebilen eski eser, değerli maden ve taş gibi nesneler define olarak tanımlanır. Yine, toprak altında bulunan arkeolojik değeri bulunan nesneler de define olarak değerlendirilmektedir.
TMK m. 772’ye göre ise “bulunmalarından çok zaman önce gömülmüş veya saklanmış olduğu ve duruma göre artık maliki bulunmadığı kesin olarak anlaşılan değerli şeyler define sayılır” şeklinde belirtilmiştir.İnsanlığın ortak mirası olduğu kabul edilen kültür varlıklarının gelecek nesillere ulaşabilmesi adına korunması genel kabul gören bir prensibe ise ‘Kültür Varlığı’ denilmektedir.
KTVKK’da yer alan düzenlemeye göre kültür varlıkları; “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır”.
Yukarıda bahsettiğim tanımlara uygunluk gösteren, tarihi değeri olan; araç, gereç ve hatta devasa yapıları bile taşıyarak – zarar vermeyi göze alarak- resmi kurumlardan izin almaksızın kaçak şekilde ve genellikle bireysel olarak kazı yaparak, bazen yurt içinde bazen yurt dışına taşıyarak define arayan/satan kişiler defineciler olarak adlandırılmaktadır.
Kültür Mirası: (Anıtlar,Sitler ve Yapı Toplulukları olarak üç ayrı gruba ayrılır) Tarih, sanat veya bilim açısından istisnaî evrensel değerdeki mimari eserler, heykel ve resim alanındaki şaheserler, arkeolojik nitelikte eleman veya yapılar, kitabeler, mağaralar ve eleman birleşimleri, etnolojik veya antropolojik bakımlardan istisnaî evrensel değeri olan insan ürünü eserler veya doğa ve insanın ortak eserleri ve arkeolojik sitleri kapsayan alanlar. (Kaynak:Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi-UNESCO)
Hepimiz biliyoruz ki, dünyada her şeyin bir limiti, her kaynağın bir sonu var. Fakat acımasız insanoğlunun doğayı, tarihi ve hatta kendinden başka herkesi yok etme hissi bu yüzyılda oldukça kabarmış durumda. Ülkemizde sit alanlarının ve arkeolojik kalıntıların yaygın olması, bir yanılsamaya yol açıyor; ‘bu kırılgan mirasın, yarattığı zenginliğin ilelebet var olacağı ve kaybedilmeyeceği düşüncesi’. Bu düşünce temel alınarak; ‘insanlığın ortak mirası fikrine’ ve ‘kültür mirası bilincine’ sahip olmayan insanlar hemen hemen her şehrimizde yağmaya, yapıların değersizleştirilmesine ve tahrip edilmesine ya yol açılıyor ya ortak oluyor.
İzin alınmadan yapılan kazılar ile ilgili yasalar son derece ciddi yaptırımlar olsa da, kurumların altyapı ve personel yetersizliği, güvenlik güçlerinin görevlerinin yoğunluğu vs. sebepler ile ülke genelinde pek uygulanamamaktadır. Elbette her bireyin, kültür miraslarımıza ve tarihe hak ettiği değeri vermesi için bir bilincin oluşturulması gerekiyor. Bu düşünce ile geçtiğimiz yıl ülkemizde düzenlenen ve çok değerli kurumların himayesinde bir proje başlatıldı; SARAT.
SARAT PROJESİ: adını İngilizce ‘Safeguarding Archaeological Assets of Turkey’ (Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması) ifadesinin baş harflerinden alır. Projenin amacı, Türkiye’nin arkeolojik varlıklarının korunması için bilgi-kapasite ve farkındalık artırmaktır. SARAT, Türkiye’nin arkeolojik varlıklarının korunmasına, insana yönelik kapasite ve farkındalık arttırıcı yaklaşımlarla katkı sunmayı hedefleyen bir projedir.
Bu muazzam örnek proje ile bir çok tarih sever (ne mutlu ki bende:) ) en temel düzeyde Kültür Mirası ve Arkeolojik Kalıntıların ne olduğu, nasıl korunması gerektiği konusunda konunun uzmanları tarafından kısa ve oldukça verimli bir eğitime tabi tutuldular. Eğitimler sadece meraklılar için değil, bizzat şehir şehir gezen ve ‘yerelde arkeoloji toplantıları’ yapan uzmanlar, Arkeoloji haberlerinin nasıl olması gerektiği ile ilgili toplantılar ve eğitimler düzenlenmişti.
Sarat Eğitimlerinin bugün tekrar başlatıldığı duyuruldu!
Süreci izledikten ( ve katıldıktan) sonra, hali hazırda devam ettirdiğim kültür projemde bir çok yeni fikir oluşturmada temel oldu ve bugün okumuş olduğunuz yazı fikri yine bu eğitim sonucunda ortaya çıktı. Eğitimlerin sonucunda gördüm ki, özellikle ülkemizde kültür miraslarımızı korumak için en önemli safha konu ile ilgili bir bilinç oluşturmak. Sokaktan geççen her bireyin, tarihe zarar veren bir temas gördüğünde karşı duran bir fikir üretecek hale gelmeli.
Bütün bunların sonucunda; Tarih öğrenmeye başladığım ilk günden beri aklımda olan, Kültür Mirası güvenliğini sağlayacak bir kolluk gücü olan ve koruculuk mantığıyla ( ve mümkünse gönüllülük esaslı) çalışacak bir oluşumu yüksek sesle söylememe vesile oldu. Bu oluşum; TARİH KORUCULUĞU.
Kervansaray bacalarına takılan klimalar, yüzyıllık yapıların çörtenlerine dubel ile takılmış plastik gider boruları, dinamit ile patlatılan lahitler, her sit alanını süsleyen bubi tuzağı tüneller, tarihi kapılara ansızın vidalanmış çirkin tabelalar, taş yapılara iliştirilmiş cam kapılar, matkap ile ortasından delik açılmış steller, alenen satışa çıkarılmış dedektörler ve tabi ki her tarihi eserin gediklisi sprey boyalar …
Bakir bölgelerde, dağlık alanlarda bulunan el değmemiş eserleri ve geçmiş dönemde yurt dışına kaçırılan yüzlerce eseri hiç saymıyorum bile. Bütünüyle bu eksiklikler ve kayıtsızlıklara karşı, toplumun bilgi/güven ilişkisini samimiyetle sağlayan bir modele ve bu modelinde gönüllülük esasıyla çalışacak ve işin ehli ‘koruculara’ ihtiyacı var.
Çok açıkça belli ki her şey aynen bu şekilde giderse, çocuklarımıza bir çok eserin sadece fotoğrafını gösterebileceğiz. Yine çok açıktır ki, kurum ve kuruluşlar bu yarayı kapamaya yetmiyor, yetemiyor. Sadece envantere kayıt yapmak ve fotoğraflamak ile bazı şeyler korunmuyor. Toplumun büyük bir çoğunluğu tarihe sahip çıkmak istemeden, hiç bir eser hiç bir kalıntı güvende değildir.
Sorunlarımız çok net, çok açık. Her köşe başında gözümüze sokuluyor. Her gün sokak köşesinde sprey boyası sıkılmış çeşmeler, haketttiği değeri görmeyen yapılar görüyoruz. Her yeni haberde, ‘zaten biz adam olmayız’ vb tepkiler verip bu haberleri es geçmeye normalleştirmeye başladık. İşte benim itirazım bunadır, inanıyorum ki biz gençler iletişim ve medyanın gücünü de kullanarak, taleplerimizi şikayetlerimizi ilgili mercilere ulaştırırsak, ‘Tarih Koruculuğu Sistemi’ kültür bakanlığı tarafından da ciddiye alınacak ve kurumsal adımları atılabilecektir. Bu sebeple buradan, tarihe gönül vermiş herkesi, yetkisi ve gücü olan büyüklerimizi, hiç bir gücü olmayıp sadece bu konuya üzülen ama isyan edebilecek cesareti olan kardeşlerimi; HEPİNİZİ çağırıyorum.
Ben hepinizi, kendi şehrinize, ülkenizin zenginliğine sahip çıkmaya çağırıyorum. Her birey kendisini sadece bir eserin hami ilan ederse, zaten hiç bir şey yapmamıza gerek kalmayacak. Tarihi bizden, yine biz korumalıyız. Bir çok eseri çöp içinden kurtarmaya, kendi insanımıza tarih sevdirmek isteyen herkese sesleniyorum. belki ilk etapta Tarih Koruculuğu sisteminin kurulmasını biz sağlayamayız , fakat aynı derde sahip yüzlerce insan tanıyorum. Gelin sesimizi duyuralım. Şikayet etmekten vazgeçelim, elimizi taşın altına koyalım.
Yazımın bütün kelimeleri ve harflerince teşekkürler sevgili, HALİD ESAD
Halid ESAD KİMDİR ?