Antakya’nın Starius Dağı’nının eteklerinde, Saint Pierre Kilisesinin karşısında yer alan bir alanda başlıyor hikayemiz. Yıllar 2009’u gösterdiğinde, Necmi Asfuroğlu’nun zorlu bir hikaye sonucunda satın almış olduğu parselde Hilton ile birlikte otel inşa etmek isteğini hiçbirimiz bilmiyorduk, bu oteli özel kılacak olan ise, otelin inşası için yapılan çalışmalar sırasında, arazinin her yanından tarihi eserler fışkırıyor olmasıydı.
Antakya’da, özellikle eski Antakya’da, hemen hemen hiçbir inşaatta bodrum kat kazılmaz, bunun sebebi, tarihi eserlerin, lahitlerin vb buluntuların çok fazla yaygın olmasıdır. Bu otel inşasına başlarken, Hilton şirketinin ısrarıyla bir kot aşağı inilmiş ve bu tarih dünyası için muazzam bir bulguya sebep olmuştur. Kazı sırasında, kadim Antakya ile ilgili bulgular çıktığında herkesin dikkati bu sıradan otele çevrilmeye başlayacaktı.
İşte burada hikayemiz, sıradan bir otel inşasından ayrılır ve önce şehri, sonra bütün ülkeyi, daha sonra bütün tarih dünyasını ilgilendirir hale dönüştü. Asfuroğlu ailesinin kararlı duruşuyla bulguların zarar görmeden çıkarılırken, aynı zamanda otel inşasına devam etme fikri baskın gelmişti. Hiçbirimizin mimari ve inşaat konusunda teknik bilgileri olmamasına rağmen hepimiz biliyoruz ki, sit alanı olan bir yere tabela asmak için bile onlarca makama başvurmanız ve bir çok yerden onay almanız gerekmektedir.

Koskoca bir sit alanını muhafaza etmek ve dahası burada tarihi dokuya zarar vermeden bir otel inşa etmek gerçekten büyük bir meziyet olsa gerek. Günler ilerledikçe proje daha da büyüdü, proje büyüdükçe bir çok eser daha da ortaya çıkmaya başladı. Bir yıl kadar süren kazılarda, dünyanın en büyük tek parça mozaiği olduğu öğrenilince her şey daha zorlaşmıştı.

Asfuroğlu ailesinin 2010 yılında, Emre Arolat’ın (EAA) projeye davet etmesinden sonra yavaş yavaş otel’in nasıl bir konuma sahip olacağı fikri oturmaya başlamıştı. Emre AROLAT ülkemizin en büyük mimarlarından birisidir, kendisini ailesin bir kaç kuşaktır mimarlığı sürdürmekte olup, dünyacı ünlü çalışmaları bulunmaktadır. Fakat projenin zorluğu Emre beyi bile zaman zaman bunaltmış projeden ayrılma noktasına gelmiştir. Kendi deyişiyle ” Bazen bazı projelere ‘okul projesi’ deriz. Bunun sebebi öğrencilerin yaptıkları tasarımların, gerçek hayatta uygulanabilir olmamasıdır. Bu otel projesi benim ‘okul projesi’ diye tanımladığım projelerdendi, fakat konunun özelinde bu proje Müze/Otel için çok uygun oldu ve böylelikle inşa edildi”
Bu devasa alan da mücevher ustası nazikliğiyle; yaklaşık 1 yıl boyunca, 120 işçi, 35 arkeolog, 5 restoratör/mimar çalışmıştı. Bütün eserlerin tek tek işaretlendiği, bütün mozaiklerin tek tek nadide bir elmas tanesi gibi temizlenerek ortaya çıkarıldığı bir süreç yaşandıktan sonra, artık arkeolojik alanın zemini ortaya çıkmıştı. Bu kazılar bitmeye yaklaştıkça, kültür bakanlığının yetki ve sorumluluğunda olan alan- ki Necmi ASFUROĞLU’nun arazisinin 2/3 ü- dışında bir otel inşa etmek imkansız görünmekteydi.
Daha sonra Necmi ASFUROĞLU ve Emre AROLAT Mimarlık ekibinin farkettiği, arkeolojik alanın tam ortasından geçen ve bir çok eseri ortan ikiye ayıran (Dünyanın en büyük tek parça mozaiği de dahil olmak üzere) bir alan farkedildi. Arkeoloji ekibiyle de görüşüldüğünde dönemin arazi şartlarında bir çay/dere yatağı bulunduğu ve bu akıntının yıllar önce bu arkeolojik alana zarar verdiği keşfeldildi.

(Halen yakın bir bölgede taşkınları önlemek için kanallar bulunur.) Bu dikkatleri çeken küçük ayrıntı, otelin inşası için büyük bir yol ayrımı olmuştu. Çünkü otelin inşası için tabandan destek almadan bir inşaat yapabilmek mümkün değildi, bu küçük ayrıntı ise tarihi alanlara zarar vermeden tabanda direk dikilerek üst katmanı tarihi alandan ayıracak bir destek yolu bulunmuş anlamına geliyordu.

Daha sonra proje Emre AROLAT Mimarlık ekibi tarafından zorlu şartlarda çizildi, toplam 66 adet çelik ayaklar dikilicek, tabanda bulunan ve Kültür Bakanlığına ait olan alanın taban olarak oluşturulacak buraya bir kaç adet parkur inşa edilecek ve bu alan bütün yapının zeminini oluştururken buranın üzerine bir otel inşa edilecekti. Otelin olması gereken bütün mimarisi baş aşağı edilmiş şekilde tasarım yapıldı ve otel adeta yukarıdan aşağıya doğru tasarlanmış olması tasarlanmıştı.
Otel inşası için gerekli bütün bu ayaklar (66 adet çelik ayak) , taban ve tamamen inşaat çelik bir binadan oluşmak zorundaydı. Çalışmalar başladığında zemine araç giremeyeceği için bütün çelik ayakların bulunduğu kuyular, el ile (insan gücüyle, makine girmeden) açılması gerekiyordu.

Oteli çevrelen ayaklar yavaş yavaş açılmaya başlandıktan sonra, G2 direğinin bulunduğu alanda zeminin yaklaşık 3/4 metre altında yeni bir buluntu ortaya çıktı, işin zor yanı bu muazzam mozaik ( Pegasus Mozaiği) ‘Dünyanın en büyük tek parça mozağinin hemen yanı başındaydı. Direğin iptal edilme şansı olmadığı için, bütün yapının statik hesaplaması tekrar yapılmak zorunda kaldı. Bahsettiğim alanda yer alan mozaik için tekrar temizlik ve restorasyon işlemleri yapıldıktan sonra koruma altına alındı. Sadece bir direğin altında yer alan mozaik için yapılan işlemler bütün projeyi yaklaşık 1/1.5 yıl kadar uzamasına yol açmıştı.

Tarihi dokuyu bozmadan, böylesine büyük bir yapı inşa etmek gerçekten çok zor. Bütün bu çaba için emeği geçen herkese teşekkür etmek gerekiyor. Tabi ki, Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi ve Antakya Müze Oteli’nin bir çok eksikleri bulunmaktadır, ben sadece bir tarih sever olarak sizlere bundan da bahsedeceğim fakat bütün bu süreci göz önünde bulundurduğumuz zaman verilen emeğe saygısızlık yapmamak için burada ve belgeselimde yoğun olarak olumlu yönlerinden bahsetmiş bulunuyorum.
Helenistik Dönem’den İslami Dönem’e kadar beş arkeolojik katman ve 13 ayrı medeniyetin izlerine ve bu dönemlere ait 30 bine yakın esere ulaşılan Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi 2020 yılı başında uzun bir bekleyişin ardından ziyarete açılmıştır. Müze, otelden tamamen bağımsız bir durumdadır. Müze girişi ise , Antakya’nın en kadim sokaklarından biri olan Kurtuluş Caddesinin sönümlendiği noktalardan birisinde, Hatay Arkeloji Müzesine varmadan, St. Pierre Kilisesinin yanı başında yer alıyor.
Bugün, Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi inşa edilen yapının zemin katında yer alır ve girişi tamamen farklıdır. Bir üst katta otel kafesi yer alır ve müze eserlerine daha yukarıdan bakabilirsiniz, bu kısmın da girişi farklı bir bölümde yer alır. The Museum Hotel Antakya yani otelin girişi ise, tamamen arka tarafta yer alır. Zemin katta Kurtuluş caddesinin üzerinde yer alan Müze’ye 30TL ücret ile veya Müzekart ile giriş yapabiliyorsunuz.
Kafeterya Girişi Sol üst kısımda görünen alan otelin kafeteryası. Mozaikleri biraz daha yukarıdan izlemek isteyenler için muazzam bir açı Kafeterya katından görünüş.
( Müzekart aldığınızda 1 yıl boyunca Türkiye’nin dileğiniz yerinde dilediğiniz müzeyi geze bileceğinizi hatırlatmak istiyorum) Müzeye girer girmez merdiven veya asansör yardımıyla bir kat aşağı iniyorsunuz, indiğinizde şık bir lobi de alanda bulunan bazı eserler sergilenmektedir, bu eserlerin sunumu ve ışıklandırılması oldukça güzel ve dikkat çekici.

Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesinin diğer müzelere göre üç belirgin farkı ve çekiciliği var diye düşünüyorum. Birincisi, dünyanın en büyük tek parça mozaiğini barındırması. İkincisi mozaiklerin, hamam vb yapıların tamamının bulundukları yerde sergileniyor olmaları. Üçüncü ve en çok gurur veren yanı ise , bütün kazı ve restorasyon işlemlerinin Türk uzmanlar tarafından yapılmış olmasıdır. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarından itibaren hemen hemen her kazı çalışmalarının başında bir takım yabancı uzmanlar yer alıyordu. Şahsen tamamen Türk uzmanları tarafından dizayn edilen ve düzenlenen müze beni ayrıca gururlandırmıştır.
Arkeolojik eserlerin yerinde görülebilmesi durumu, mozaikler özelinde oldukça nadir bir durumdur, coğrafi şartlar, doğa olayları, insan yerleşkesi vb. durumlardan dolayı hemen hemen bulunan gördüğünüz mozaiklerin %80-90 ı müzelerde sergilenmektedir.

Müzeden İçeriye girdiğinizde, koşar adım yaklaşık 50 metre ilerinizde bulunan ve parkurun sizi tam ortasına götüreceği ‘Dünyanın en büyük tek parça mozaiği’in yanına gideceksiniz. Parkur her ne kadar mozaiği ortadan bölen dere yatağının alanının bulunduğu yere denk gelse de , bu mozaiği tek parça ve panorama görmek isterdim açıkçası.

Bu mozaiğin hemen yanında G2 mozaiği bulunur, G2 çelik sutunu denk gelen alan) Pegasus Mozaiği olarak da bilinen bu muazzam eserin bir villa nın toplantı odasına ait olduğu düşünülse de, devasa mozaiğin yan başında bulunması dolayısıyla daha fazla bir kazıya olanak vermemiştir. Bu eseri incelerken hissedeceklerinizi uzun bir süre unutmayacaksınız. Dış ışığın kırılarak girmesi ve zeminin birkaç metre altında bulunması dolayısıyla ışıklandırılmış olması (ışık gerçekten çok başarılı) sizlere ayrı bir seyir zevki verecektir.
Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesinde yer alan eserler.
- Tek Parça Mozaik (Dünyanın en büyük mozaiği) : Depremlerin, bazı akarsuların ve bir çok insanı etkiyle yer yer bozulan bu mozaik tamı tamına 1050 metrekare alana yayılıyor. 4.yüzyıldan kalma olduğu düşünülen eserin etrafına yürüyerek gezmek bile oldukça uzun ve zevkli. Muazzam geometrik şekiller içeren eser, ortasından geçen akarsu sebebiyle zarar görse de, hemen bu alana doğru (mozaiğin ortasına) gittikçe küçülen şekillerle bir anafor şeklini anımsatıyor.

- Pegasus Mozaiği : Yerin (Dünyanın en büyük tek parça mozaiğinin hemen yanında) 8.5 metre altında ve en derinde yer alan 2. yy dan kalma bir eserdir. Bir villanın toplantı odası olduğu düşünülmektedir. Hesiod’un şiirlerine ilham veren ilham perisi Calliope ile karşılaşmasının bilinen ilk tasviridir. Ayrıca mozaiği yaptığı sanılan sanatçının imzası mozaiğin üzerinde bulunur, üzerinde ” epheros tarafından yapıldı ” yazdığı iddia ediliyor.

- Roma Hamamı: 5.yüzyıldan kalana hamamlar, Romalıların yemek, spor ve masaj keyfi için toplandıkları önemli sosyal mekanlardan birine ışık tutuyor. Buhar odası Caldarium’un sütanları arasından süzülen ılık su ve soğuk su odalarında bir araya geliyordu. Hamamları izlerken en çok dikkatinizi çekecek olan şey ise muazzam su tesisatı olacaktır.

- Megalopsychia Evi: (Kutsal Ruh ve Doğal Yaşam Mozaiği) (Kuşlu Mozaik) : Yine 5.yüzyıldan kalma olduğu düşünülmektedir. Hem akıl hemde gönül yönünden yüce olma durumunu anlatır.Kuşlu Mozaik olarak da bilinen bu muazzam eserin içerisinde, madalyon içinde elinde bir tür çubuk tutan kadın figürü, Antakya Mozaiklerinde daha önce karşılaşılmış bir betimlemedir. Arkeolojik eserlerde, özellikle mozaikler yapıldığı dönemin bir çok özelliğini betimlemelerle anlatırlar. Bu mozaik ise, bölgenin kuş türleri ile ilgili oldukça zengin olduğunu göstermektedir. Yıllar önce kurutulan Amik Gölü kuş göç yolu üzerinde bulunuyor ve bir çok tarihi çizim ve haritalarda bu çeşitlilikten bahsedilse de, gölün kurutulmasıyla artık bu çeşitlilik hakkında çok az bilgiye sahibiz.

- Eros Heykeli: Ms.200 lü yıllardan kaldığı düşünülen, 70cm mermer heykel. Kazı alanında bulunan ilk eserlerder birisidir.

- Mermer Zeminli, Toplanma alanı: MÖ.3 yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Tek parça mozaik kadar ilgi çekici olan devasa alan, müzenin çıkış bölümüne yakın parkurun altında yer alıyor. Özellikle mermer işçiliğinin harika olduğu açıkça görülüyor.

Her eser bir diğerinden güzel ve anlamlı. Ziyaretiniz sırasında siz de göreceksiniz, Antakya Müze Oteli sadece bir müze değil. Milattan önce 3. Yüzyıldan başlayarak, günümüze kadar izler taşıyan, dünyanın en büyük tek parça mozaiğini de içinde barındıran arkeolojik alan hatta ; kocaman bir arkeolojik park .
Müzeyi gezdikten sonra, bu şehrin bir ruhunun olduğuna ikna olacaksınız. Hatayın misafirperver insanlarıyla tanışmak ve iki müzemizi de gezmek size bir müze kart kadar uzakta duruyor.
MÜZE BELGESELİMİ İZLEMEYİ VE KANALIMA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN. 🙂